İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Üç kıtada Türkiye izleri

Üç kıtada Türkiye izleri

Türkiye’ye, çevremize, coğrafyaya ve dünyaya çok dikkatli bir biçimde bakmamız, bunları bir bütünlük içinde izleyip okumamız gerekiyor.

Çünkü ülkelerin çöktüğü, yeni ülkelerin yıldızlaştığı, dünyanın ekseninin değiştiği çok dar bir tarih alanına tanık oluyoruz.

Alışık olduğunuz, ezberlediğiniz dünyayı unutun. Önümüzdeki on yıl içinde, öyle sarsıcı değişikliklere tanık olacağız ki, zihinlerimiz, siyasi kimliklerimiz, kanaatlerimiz tamamen değişecek.

Merkez ülkeler zayıflayacak, sürpriz ülkeler yıldızlaşacak.

Güç haritası altüst olacak. Fiziki haritalar yer değiştirecek. Bugünkü güç dengesine göre formatlanmış bütün yapılar yeniden tanımlanacak, formatlanacak.

Dünyayı şekillendiren bazı uluslar, ülkeler “merkez” gücünü kaybedecek. Sürpriz ülkeler, yükselen yıldızlar, yeni coğrafya ortaklıkları, güç ve zenginlik alanları biçimlenecek.

Şüphesiz, bu büyük dönüşümde coğrafya karakterleri, jeopolitik iddialar, medeniyet/kimlik aidiyetleri, ülkelerin ve milletlerin tarihi referansları son derece belirleyici olacak.

Batı’da sıkışıp kalmayalım. Çünkü artık Batı merkezli bir dünya hiç olmayacak.

Pandeminin daha da hızlandırdığı ve şekillendirdiği yeni sosyoloji, yeni toplumsal psikoloji, yeni yaşam tarzı ile bilgi, zihinsel dönüşüm ve hız yeni toplum modelleri oluşturacak.

Bu da, sözünü ettiğimiz eksen kaymasını baş döndürücü bir hale getirecek, kısa zamanda bu değişim büyük güç kaymalarına yol açacak.

Bu yüzden; sadece ABD’ye ve Avrupa’ya değil, çok dikkatli bir şekilde Asya’ya bakalım. Batı’da sıkışıp kalmayalım. Çünkü artık Batı merkezli bir dünya olmayacak. Avrupa ve ABD’ye, Atlantik çevresine kapanırsak dünyayı kaybedeceğiz. Bu da, ufkumuzu, hedeflerimizi ve bütün iddialarımızı sıfırlayacak bir tehdit içeriyor.

Biz, Batı ülkesi değiliz. Doğu ülkesi de değiliz.

Çünkü biz Batı ülkesi değiliz. Biz, Doğu ülkesi de değiliz. Biz Orta Kuşak ülkesiyiz. Bu Orta Kuşak neresidir? Neden Doğu’dan ve Batı’dan farklı bir yerdir? Doğu ve Batı dışında yeni bir merkez arayışı ile neyi amaçlıyoruz?

Bu kuşağı yeniden tanımlamalıyız.Coğrafi olarak, kültürel olarak, tarihsel ortak miras olarak, imparatorluklar geleneği olarak, güç arayışı olarak, kaynaklar ve pazarlar olarak, en önemlisi de medeniyet kimliği olarak bir coğrafya tanımı üretmek zorundayız. Adını koymak zorundayız.

Çünkü bu tanım, zihinlerimizi şekillendirecek, aidiyetimizi belirleyecek, iddialarımızı besleyecek. Ülkemizi ve dünyayı algılama biçimimizi çok uzun yıllar sonra ilk kez yerlileştirecek.

Coğrafya dünyanın düğüm noktasıdır. Biz de merkeziyiz.

Bu coğrafya; dünyanın düğüm noktasıdır ve biz de onun merkezindeyiz. Atlantik’ten Pasifik kıyılarına uzanan, medeniyetlerin doğum yeri olan, üç kıtayı içine alan yeryüzünün ana eksenidir.

Afrika’nın derinliklerinden Orta Asya’ya, Güneydoğu Asya’nın yağmur ormanlarından Avrupa’nın kapısı Balkanlar’a uzanan “Doğu ve Batı güç tanımına sığmayan yer”dir.

Kaynakları, geleneksel deniz ve kara ticaret yollarını, yeni ticaret güzergâhlarını barındıran, dünyanın bütün denizlerini ve kıtaları birbirine bağlayan yerdir. Hiçbir ülke bu coğrafyada kendine alan bulmadan küresel güç olamaz.

Bazı güçler eriyor, yeni süper güçler yükseliyor.

Güç, teknoloji, bilgi, insan kaynağı, siyasi ve jeopolitik arayışlara dikkatle bakalım. Asya’nın yükselişinden Batı’nın daralmasına, Afrika’daki güç mücadelelerine, paylaşımlarına, arayışlarına bakalım.

Dünyanın, bölgelerin ve ülkelerin nasıl sancılı ve sarsıcı bir değişimden geçtiğini, ne büyük arayışlar içine girdiğini, önceliklerinin neler olduğunu zaten göreceğiz ama biz geç kalmayalım.

Ülkelerin ve ulusların, nasıl bir geleceğe hazırlık yaptığını, hangi ülkelerin bu yarışı önde götürdüğünü, hangi ülkelerin geride kaldığını ve kimlere sığınmaya çalıştığını, bazı süper güçlerin nasıl eridiğini, yeni süper ülkelerin nasıl yükseldiğini zaten göreceğiz, geç kalmayalım.

En hızlı döneme tanık oluyoruz.

Bugünler, işte bu büyük güç kaymasının en hızlı yaşandığı dönemler. Bugün bunları okuyamayan, harekete geçemeyen, tedbirini alamayan, yola çıkamayan ülkeler, geleceğin dünyasında merkezi rol alamayacak.

Türkiye’ye, verdiği mücadeleye, yaptığı hazırlıklara, attığı adımlara buradan bakalım. O zaman içerideki tartışmaların nasıl bir zihinsel körlüğe yol açtığı görülecektir.

Dünyanın sıcak tartışması: “Türkiye ne yapmak istiyor, Erdoğan’ın kafasında ne var.”

Bugüne bakalım: ABD ve Avrupa ile Çin ve Rusya arasındaki büyük güç hesaplaşmasından sonra dünyadaki ikinci büyük tartışma Türkiye’dir. Batı ve Doğu siyasi aklı, medya çevreleri hararetle bunu tartışıyor. “Türkiye ne yapmak istiyor, Erdoğan’ın kafasında ne var.”

Bütün tartışmaların, yeni dostlukların da yeni düşmanlıkların da merkezinde bu var. Her ülke buna göre Türkiye ile ilişkilerini yeniden tanımlamaya, yeni tür bir ilişki belirlemeye çalışıyor.

Türkiye’nin attığı her adım dünyada yankılanıyor. Teknolojik atılımı, savunma devrimi, pandemi mücadelesi, ekonomik savaşı, sistemik dönüşüm ve hazırlığı, küresel alanda sorgulayıcı tavrı dikkatle izleniyor.

Karşımızda dünyanın büyükleri. Türkiye nükleer güç olacak mı?

Nerede bir jeopolitik atılım yapsak dünyadaki bütün güç alanları bundan etkileniyor. Bu yüzden Suriye ve Irak’ın kuzeyinde, Libya’da, Karabağ’da, Doğu Akdeniz ve Ege’de, Kuzey ve Orta Afrika’da karşımıza çokuluslu ittifaklar ve dünyanın en büyükleri çıkıyor.

Bütün Batı, Türkiye’nin Orta Doğu’daki güç merkezileşmesinden kaygı duyuyor. Kuzey ve Orta Afrika’da artan Türkiye etkinliğini sorguluyor, dizginlemeye çalışıyor. Hindistan, Türkiye-Pakistan savunma ortaklıklarından panikliyor, nükleer güç arayışı temasını işliyor.

Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya ile yakınlaşmayı dikkatle izliyor. Yunanistan, dünyada ulaşabildiği bütün ülkeleri ve dünyanın büyüklerini Türkiye’ye karşı cepheye çağırıyor. Bütün bu çevreler, “Türkiye’yi durdurmak”, en azından “yavaşlatmak” için içeride ittifak üstüne ittifak kuruyor.

Doğu-Batı çarpışırken Türkiye “oyun” kurar.

Batı aklı, “Türkiye Orta Asya’da Rusya ve Çin’i dengeleyebilir”, Rusya ve Çin ise, “Türkiye, Batı’dan koparsa Batı için Asya kapıları kapanır” gibi sansasyonel ve tahrik edici cümleler üretmeye başladı bile.

Doğu da Batı da Türkiye’yi birbirine karşı bir silah olarak mevzilendirmeye çalışırken işte tam burada Türkiye kendi oyununu kuruyor.

Bu bir akıl sıçramasıdır ve etkisi yüzyıllar alacaktır.“Tarih yapıcı, coğrafya inşa edici gücün dönüşü” derken kastettiğimiz budur. Dışarıdan çevreleme ile, içeride cepheler kurma ile durdurulması mümkün değildir. Bu yükselişle “işbirliği” en akıllı yoldur.

“Şehir Devletleri”ne karşı yükseliş sürprizi yapmak.

Türkiye dünyanın eksenini değiştirebilir. Yeni coğrafya tanımı ile, siyasi aklı ile, hedefleri ve iddiaları ile, kararlı ve sabırlı adımları ile, dünyadaki güç parçalanması ve yeni arayışların kendine sağladığı hareket alanı ile bunu başarabilir.

Bu, gerçekten mümkün.

Dünyaya ve Türkiye’ye bu açıdan bakmak zorundayız. Ülkemizi ve coğrafyayı şehir devletlerine dönüştürecek şekilde hesap yapanlara karşı, ülkemiz ve coğrafya haritamız için bu yükseliş sürprizini yapmak zorundayız.

Tarihte çok yaptık. Yine yapacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
İbrahim KARAGÜL Arşivi