İbrahim KARAGÜL

İbrahim KARAGÜL

Türkiye Batı’yı tehdit mi ediyor? Dışarıdaki “cephe” nasıl çöktü?

Türkiye Batı’yı tehdit mi ediyor? Dışarıdaki “cephe” nasıl çöktü?

Gün geçmiyor ki; ABD ve Avrupa medyasında Türkiye ile ilgili olağanüstü güç iddiaları, “tehlike” uyarıları ortaya atılmasın.

Gün geçmiyor ki; Asya medyasında Türkiye’nin şaşırtıcı yükselişine dair “çekingen de olsa” yorumlar yayınlanmasın.

Gün geçmiyor ki; Ortadoğu ve İslam dünyasında Türkiye’ye dair, “büyük umutlar” içeren temenniler ortaya serilmesin.

“Türkiye, Rusya ve Çin Avrupa’yı tehdit ediyor”

Daha bu hafta, Fransız Le Monde gazetesi, Türkiye, Çin ve Rusya’yı, “Avrupa Birliği’nin geleceğini tehdit eden güçler” olarak sıraladı.

AB gibi, Baltık’tan Suriye sınırına ulaşan “Roma İmparatorluğu” projesinin tehdit algılamasında Rusya ve Çin geleneksel tehdittir. Hem ABD hem de AB, “Batı”olarak, bu tehdidi daha önce tanımlamıştı.

Çünkü ABD ve Avrupa, 21. yüzyılın başında tek başlarına bir dünya kuracakken, bir anda Çin karşılarına çıktı, bir anda Rusya yeniden yükseldi. Bir anda, hesap edemedikleri bazı ülkeler öne çıkmaya başladı.

Ve o hesap çöktü.

Avrupa’da Türkiye korkusu. Bu sürprizi beklemiyorlardı.

Ama dikkat edin; Türkiye ilk kez bu kategoride anılıyor. İlk kez Avrupa için “küresel” tehdit görülüyor. Bunu ABD’nin de aynı şekilde düşündüğünden eminim.

21. yüzyılın başında kendileri için, bir kez daha, “cephe” olarak, “garnizon” olarak tanımladıkları Türkiye, hiç hesapta yokken, dünyanın şaşırtıcı bakışları arasında, yirmi yılda devasa bir güç haline geldi.

Çin ve Rusya’nın Batı için ne anlama geldiği üzerine büyük tartışmalar yürütüldü, küresel ölçekte bir “kanaat” oluştu. Dünya, bu Doğu-Batı ayrışması üzerinden formatlanıyor şimdi.

Ancak Türkiye’nin yürüyüşü, özellikle içeride, müthiş bir “karartma” ile sulandırılmaya, içeriden ve dışarıdan ortak bir müdahale ile durdurulmaya çalışıldı.

“Erdoğan’ı devir, Türkiye’yi durdur” Ne oldu o plana?

2023’e giden yolda bu iç ve dış müdahale, açık saldırılara dönüştürüldü. İç politika tamamen buna göre formatlandı. Medya, sermaye ve STK’lar buna göre yeniden dizayn edildi. Hepsi; “Erdoğan’ı devir, Türkiye’yi durdur” planına sabitlendi.

Türkiye de bu tartışmaların çok büyümesini istememiş olabilir mi? Çünkü sessiz bir akılla, müthiş bir jeopolitik planlamayla, yüzyılların tarih, coğrafya ve güç tecrübesiyle hareket ederken yıkıcı saldırıları yumuşatma yoluna gitmiş de olabilir mi?

Türkiye asla geri adım atmaz. O SİHA’lar sadece silah değil.

Açıkçası, onlar Türkiye’yi küçümserken, durdurmaya çalışırken, içeride toplumsal bunalım örgütlerken, şu ana kadar Türkiye hiç geri adım atmadı.

Atmaya da hiç niyeti yok. Bu güç yükselişini durdurma şansları yok. Çünkü küresel güç kaymaları Türkiye’ye olağanüstü hareket alanları, fırsat kapıları açıyor. Türkiye’nin aklı ile, küresel güç kaymaları birbiriyle örtüşüyor.

Bu yüzden AB ülkeleri, Türkiye’nin savunma sanayiindeki başarılarını, özellikle SİHA ve hava savunma sistemlerini sadece bir silahlanma değil, büyük bir jeopolitik akıl olarak görüyor.

Türkiye’nin yoğun olarak yakın coğrafyasında ve genel olarak hemen bütün küresel alanlarda iddialı yükselişinin bir parçası olarak tanımlıyor.

“Türkiye uyanışı” bir fırtınadır. Yeryüzünün “eksenini” sarsar.

Le Monde’ın Çin, Türkiye, Rusya tanımlaması doğru bir tespittir. Biz bunu bir “tehdit” olarak değil, dünyanın yararına bir fırsat olarak görüyoruz ama onların tehdit görmesinden de gocunmuyoruz.

Avrupa, kendi “tehdit tanımı”nı yapadursun. Orta ve Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Orta Asya’dan Güney Asya’ya, Balkanlar’dan Hazar’a kadar bir “Türkiye modeli”, “Türkiye uyanışı” fırtınası esiyor.

“Türkiye 21. yüzyılın sürprizidir” derken, “Türkiye dünyanın eksenini değiştirir” derken bunu kastediyoruz. Çünkü, Fas’tan Endonezya’ya uzanan, yeryüzünün ana eksenini oluşturan “Müslüman” Orta Kuşak, bu fırtınanın anavatanıdır.

BAE’nin ‘U dönüşü’ neden? O deprem kimleri vurdu?

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin yol açtığı şok, hem bu coğrafyada hem de ona güvenen her yerde büyük depremlere yol açtı. Bütün varoluş ve geleceğini ABD’ye endeksleyen ülkeler ağır bir bunalıma girdi.

Özellikle Ortadoğu’da bunu en çarpıcı şekilde Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) gördük. Sadece bir yıl önce Körfez ülkeleri, Mısır ve İsrail ile “Türkiye karşıtı Arap Cephesi” kuran, coğrafyanın her alanında Türkiye ile savaşan BAE’nin “U dönüşü” yeni güç kaymasının en çarpıcı örneğidir.

“Kabil’den kaçış” asıl depremi bu ülkelerin başkentlerine yaşattı. Türkiye, bu süreçte son derece soğukkanlı, sakin, sessiz yoluna devam etti. Yıkıcı diplomatik dil asla kullanmadı.

Fotoğraf nasıl renkleniyor, dikkatli bakın!

Şimdi BAE ve o ülkeler Türkiye ile yakınlaşıyor. Milyarlarca dolarlık yatırım cazibesiyle yükselen güçten faydalanmaya yönelik “doğru bir adım” atıyor.

Körfez’de büyüyen bu yeni dalga, Türkiye’nin önünde ciddi bir engelin daha kalkması anlamı da taşıyor.

Batı’nın çekildiği her yerde Türkiye olacak. Türkiye’nin girdiği birçok yerden Batı geri çekilmek zorunda kalacak. Şu ana kadar fotoğraf böyle renklendi.

Siz asıl şimdi içerideki ‘U Dönüşleri’ne bakın!

“Onlar bize haritalarla geliyorlarsa, biz de kendi haritalarımızı masaya süreriz” diye çok yazı yazdım.

Çünkü, yeni Ortadoğu düzeni kuruyor, hemen her ülkenin haritasını değiştiriyorlardı. Türkiye’nin bile haritasını değiştirmek için neler yaptıklarını, hala yapmakta olduklarını bilmeyen kalmadı.

ABD’nin ve Avrupa’nın 2021’den bu yana çizdiği bütün haritalar çöp oldu. Bunu biz biliyorduk, onlar da gördü.

Peki bu dönüşler içeriye nasıl yansıyacak?

“U dönüşü” sadece BAE’de mi?

Siz içeridekilere bakın asıl.

İttifaklar, iç cepheler nasıl dağılacak, göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
1 Yorum
İbrahim KARAGÜL Arşivi